Biyocoğrafya, bitkilerin, hayvanların ve diğer yaşam formlarının coğrafi dağılımının inceler. Yalnızca yerleşim düzenleriyle değil aynı zamanda dağılımdaki değişikliklerden sorumlu olan faktörlerle de ilgilenir.
Sözlük anlamı: “Bitki ve hayvanların coğrafi dağılımını inceleyen biyoloji dalı.“
Biyocoğrafya, dünyadaki birçok hayvan ve bitki türünün geçmiş ve şimdiki dağılımını inceleyen bir coğrafya dalıdır ve genellikle fiziksel çevrenin incelenmesi ve bunun türleri nasıl etkilediği ve şekillendirdiği ile ilgili olduğundan genellikle fiziki coğrafyanın bir parçası olarak kabul edilir.
Biyocoğrafya alanı ayrıca, tarihsel, ekolojik ve koruma biyocoğrafyasını içeren hayvan popülasyonlarıyla ilgili spesifik çalışmalara ayrılabilir ve hem fitocoğrafyayı (bitkilerin geçmiş ve şimdiki dağılımı) hem de zoocoğrafyayı (hayvan türlerinin geçmiş ve şimdiki dağılımını) içerir.
Biyocoğrafya Tarihi
Biyocoğrafya çalışması, 19. yüzyılın ortalarından sonlarına doğru Alfred Russel Wallace’ın çalışmalarıyla popülerlik kazandı. Aslen İngiltere’li olan Wallace, önce Amazon Nehri’ni, ardından Malay Takımadalarını (Güneydoğu Asya anakarası ile Avustralya arasında yer alan adalar) kapsamlı bir şekilde inceleyen bir doğa bilimci, kaşif, coğrafyacı, antropolog ve biyologdu.
Malay Takımadalarında bulunduğu süre boyunca Wallace, flora ve faunayı inceledi ve Wallace Çizgisini buldu; bu çizgi, Endonezya’daki hayvanların dağılımını, o bölgelerin iklimi ve koşullarına ve buralarda yaşayanların yakınlıklarına göre farklı bölgelere bölüyordu. Bu çizgisel öneri esasında Asya ve Avustralya yaban hayatını kapsamaktadır. Asya’ya daha yakın olanların Asya hayvanlarıyla, Avustralya’ya yakın olanların ise Avustralya hayvanlarıyla daha akraba olduğunu söyledi. Yaptığı kapsamlı ilk araştırmalarından dolayı Wallace’a sıklıkla “Biyocoğrafyanın Babası” adı verilir.
* Wallace Çizgisi: Doğu Asya ve Avustralya faunal bölgeleri arasındaki sınır.
Ekolojik Biyocoğrafya
Ekolojik biyocoğrafya, bitki ve hayvanların dağılımından sorumlu olan mevcut faktörleri inceler ve ekolojik biyocoğrafya içindeki en yaygın araştırma alanları; iklimsel eşitlik, birincil verimlilik ve habitat heterojenliğidir.
İklimsel eşitlik, gündüz ve gece arasındaki ve mevsimsel sıcaklıklardaki büyük değişikliklerin olduğu bölgelerde hayatta kalmanın daha zor olması nedeniyle, günlük ve yıllık sıcaklıklar arasındaki değişimi inceler. Bu nedenle, daha fazla adaptasyon gerektirdiği için yüksek enlemlerde daha az tür bulunur. Buna karşın, tropikler daha dengeli bir iklime sahip olup, sıcaklıkta daha az değişiklik gösterir. Bir çiçeklenme mevsimine ihtiyaçları yoktur ve aşırı sıcak veya soğuk koşullara uyum sağlamaları gerekmez.
Birincil verimlilik, bitkilerin buharlaşma ve terleme oranlarına bakar. Buharlaşma ve terleme yüksek olduğunda, bitki büyümesi de yüksektir. Bu nedenle, sıcak ve nemli olan tropik gibi bölgeler, bitkilerin terlemesini teşvik eder ve bu da daha fazla bitkinin orada yetişmesini sağlar. Yüksek enlemlerde ise, atmosferin yüksek buharlaşma ve terleme oranları üretebilecek kadar su buharı tutması için çok soğuktur ve daha az bitki bulunur.
Koruma Biyocoğrafyası
Son yıllarda, bilim insanları ve doğa meraklıları, biyocoğrafya alanını genişleterek koruma biyocoğrafyasını da dahil etmişlerdir. Yapılan tahribat genellikle insanların doğal döngüye müdahalesi sonucu oluşur.
Koruma biyocoğrafyası alanındaki bilim insanları, insanların bir bölgedeki bitki ve hayvan yaşamının doğal düzenini nasıl geri getirebileceğinin yollarını araştırır. Çoğu zaman bu, türlerin ticari ve barınma için ayrılmış alanlara yeniden entegrasyonunu içerir; bu, şehirlerin kenarlarında halka açık parklar ve doğa koruma alanları kurarak gerçekleştirilir.
Biyocoğrafya, dünya çapındaki doğal yaşam alanları hakkında bilgi veren bir coğrafya dalı olarak önemlidir. Ayrıca türlerin neden mevcut konumlarında olduklarını anlamada ve dünyanın doğal yaşam alanlarını koruma ve geliştirmede de önemlidir.